Gümüşhane
Niyazi Karabulut

Niyazi Karabulut

Mail: info@haber29.com

Yorgunum...

Malum seçim sathı mailine girdik. Bu hafta politika üzerine yazacaktım ama yorgunum.

Her şey beni yoruyor, sizleri dinlendiren ve yormayan şeyler bile. Mesela televizyonlar. Her gün lüzumlu lüzumsuz onca şeyi üzerimize boca ediyor. Neşeyle acının tadı, fark etmiyor, her şey sıradanlaşıyor. Basit, gereksiz onca görüntü ardı ardına gözlerimizin önünden geçtikçe beynimiz görüntü çöplüğüne dönüyor. Ne kadar çok isterdim bilye oynayan bir çocuk olmayı. O teknolojiden uzak günleri.

Muhabbetler yoruyor beni. Hani geyik muhabbeti dediğimiz cinsten. Bütün sohbetler, sonunda sonuçsuz kalıyor. Yorgun düşüyorum kelimeleri tekrarlamaktan. Kelimeler kirleniyor, yerlerini bulamıyorlar ve dolanıyorlar ortalıkta. Kelimelerin başıboş dolaşması oldukça yoruyor beni. Yetim, öksüz kelimeler yoruyor beni.

Hayatla aramda ince bir ip var. Sadece teyelleniyorum hayata. Hayatın dörtnala koşan tarafı yoruyor beni. Açıkça görmeme ve anlamama rağmen, dokunamıyorum hayata. Hayatın anlamsızlaştığı günler, saatler, dakikalar yoruyor beni. Anlamsızlığın ortasında anlamsız bir şekilde bulunmak yoruyor beni. Anlamı ararken anlamsız kalmak.

Başkası olmadığıma yanıyorum acı acı, tabii benimkinden başka olan bir hayatı yaşamadığım duygusu yoruyor beni. Bir Mecnun, bir Ferhad, bir İbrahim Edhem, hatta Brütüs… Bu gerçekleşseydi, rastgele bir şey gibi dehşete düşürmezdi beni hayat. Hayat fikri bir bütün gibi, zihnimin omuzlarını çökertmezdi. Mantığın ve aklın, herkes gibi düşünmeye beni sevk etmesine hayıflanıyorum ve bu hayıflanmalar geceler boyu yoruyor beni.

Tedbirin yıldırıma karşı şemsiye açmaktan farkı yok; düşüncelerin bileyi taşından. Kendi benliğimin ne kadar derinine dalarsam dalayım, düşlerdeki tüm yollar beni kaygı dolu bayırlara çıkarıyor. O kadar sık düş kurduğum halde, ben bile düşleri elimden kaçırdığım boşluklara düşüyorum. Düşler yoruyor beni.

İlkelliği, barbarlığı daha çok yakıştırıyorum kendime; modernlik, uygarlık, çağdaşlık yoruyor beni. Gevezelik, samimiyetsizlik, ehliyetsizlik yoruyor beni. Kendi dünyamı kuramamak, başkalarının sahasında at koşturmak yoruyor beni. Evdeki nesnelerin görülen bütün ağırlığı, ruhumun içine çöküyor. Evin, sokağın, şehrin misafiri oluyorum hep. Hayatım dayak yemekle geçiyor sanki. Ve gözle görülen tüm sivri köşeler ruhumu örseliyor, baktıkça eşya beni yaralıyor ki sert olduklarını ve dert olduklarını böyle anlıyorum.

Hüznü baş tacı etmek hangi çağın olayıdır? Akıl yürütmek çaba harcamak anlamına gelmiyorsa, bu neye yarar ki? Akıl yürütme yürüye yürüye hüzne ulaşıyor bende. Hüznün kovulduğu binalar, evler, sokaklar, mekânlar yoruyor beni. Hüznün kovulduğu yürekler… O kadar yorgunum ki sıradan hayatın vazgeçmeyi çok istediğim o rutininden bile vazgeçemiyorum. Vazgeçmek çaba istiyor çünkü, bende ise cesaret edecek küçücük bir efor bile kalmamış. Rutine mahkûm olmak yoruyor beni.

Divane olmak ne kadar huzur vericidir kim bilir? Dünyanın derdini, yükünü yüklenmektense dünyaya yük yüklemek ve dert bırakmak daha güzel daha akıllıca değil mi? Sonuçta derdi dünya olanın dünya kadar derdi oluyor. Dünyevileşmek yoruyor beni. Dünyalı olmak yoruyor beni. Belki de dünyalıların dünyasında bir uzaylı olmak yoruyor beni.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar