Gümüşhane
Niyazi Karabulut

Niyazi Karabulut

Mail: info@haber29.com

Filistin ve Müslümanlar

Osmanlı sonrasında Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu, sancılı bir döneme girdi. Yeniden şekillendirilmeye çalışılan coğrafyada güçlü bir devletin oluşmasına karşı olan güçler ellerinden gelen her çabayı sarfediyor. Yeni düzen arayışının büyük ve kanlı savaşlarla verildiği bu üçgenin tam ortasında kalan Türkiye’nin son yıllarda yaptığı atılımlar yakından izleniyor. Türkiye’yi Osmanlı coğrafyası olan bu topraklardan bağımsız olarak düşünmek elbette yanlış olur. Türkiye’nin taşıdığı tarihî misyon ve güçlü aktör olma gerçeği birilerini rahatsız etmiş durumda.

Kudüs ve Mescid-i Aksa gibi kutsal değerleri ile İslam dünyası için sembolleşmiş bir coğrafya olan Filistin, dünyanın en gelişmiş silahlarına karşı, taş ve sapanlarla ve gencecik bedenlerle sürdürülen İntifada hareketi, batı tarafından terörize edilerek dünya kamuoyuna sunulmaktadır.

İsrail’in açıkça uluslararası yasaları çiğnemeye devam etmesi ve bu duruma Batı’nın sessiz kalmasının arkasında yatan sebep batının Yahudileri kendi ülkelerinde istememesinden kaynaklanmaktadır. Filistin’de yaşanan haksızlık bütün dünyayı etkiliyor. Ancak Müslümanların başına bela olan bu durum hem kendilerine gelmelerini engelliyor hem de batı bir beladan kurtulmuş oluyor.

Haberlere ve gazetelere baktığımızda Filistin-İsrail sorunu vurgusu öne çıkıyor. Aslında sorum Filistin İsrail sorunu değil Müslümanlar ve gayri Müslimler arasındadır. Ancak körü körüne milliyetçilik ve ülke fetişizmi tam da karşı cephenin değirmenine su taşıyor. Sarı öküz hikayesini hatırlatan bir süreç işliyor.

Osmanlı döneminde birinci ve İkinci Gazze muharebelerinde Filistin'i başarıyla savunan 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa'nın görevden alınarak cephe sorumluluğunun yeni kurulan Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı'na atanan Mareşal Falkenhayn'a verilmesinden sonra yapılan Üçüncü Gazze Muharebesi'nde, İngiliz Ordusu, Birüssebi ve Gazze'yi ele geçirip hem sahil boyunca hem de Telüsşeria'da Filistin Cephesi'ni yardı. Böylece hem Cemal Paşa'nın hem de Mustafa Kemal Paşa'nın Alman komutanlar hakkındaki öngörüleri kanıtlanmıştı. Osmanlı birliklerinin çok önemli bir harp prensibi olan emir ve komuta birliğini sağlayamaması, Gazze'nin kaybının önemli sebeplerinden biriydi. Filistin topraklarının İsrail’e peşkeş çekilerek İslam coğrafyasında çıbanbaşı oluşturulması batının işine gelmişti. İsrail baskılarla işgallerle sürekli genişledi. Günümüze kadar intifada hareketinin olayı canlı tutmasının dışında İslam dünyasından güçlü bir ses çıkmadı.

Hamas’ın, 7 Ekim sabah saat 07:30 sularında, tam da Yom Kippur Savaşı'nın yıldönümünden bir gün sonra İsrail'e büyük bir saldırı başlatması İsrail’in demir kubbesinin fiyaskosuyla sonuçlandı. 'Aksa Tufanı' adı verilen operasyon o derece kapsamlıydı ki, gözü açıklığıyla meşhur İsrail gizli servisi Mossad tarafından önceden haber alınmamış olması oldukça ilginç. Ayrıca Mısır’ın bu konuda İsrail’e bilgi vermesi oldukça manidar. Durumdan vazife çıkarmak deyimine uygun. Manidar olan bir başka konu da Mısırlıların İsrailliler tarafından dikkate alınmaması.

Gazze'de hava, deniz ve karadan tamamen abluka altına alınmış 360 kilometrekarelik bir alanda âdeta bir açık hava hapishanesinde yaşayan 1,1 milyon insan var. Filistin’in tamamında Müslümanların toprakları gasbedilmiş. Gazze, 5 bin yıllık tarihi boyunca da sık aralıklarla savaş görmüş ve sayısız trajedi yaşamış bir şehir. Ancak iletişim araçlarının bu kadar yoğun olduğu bir dönemde modern(!) dünyanın gözleri önünde medyadan 'canlı canlı' izlediğimiz çocuk ölümlerinin gayri Müslimleri dışarıda tutarsak Müslümanların vicdanlarında da yankı bulmadığını söyleyebiliriz. Dünyadaki hiçbir acı Filistin’de yaşanan ölümler kadar trajik olamaz.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar